Ana içeriğe atla

Fazıl Say'dan Kültür Bakanlığına Mektup üzerine fikirlerim

                                                '' Fazıl SAY'dan Kültür Bakanlığına Açık Mektup  ''



2 gün önce Fazıl Say, Kültür Bakanlığı'na bir açık mektup yayınladı. Ülkenin ender sanatçısının bu yazısı ülkemizde ki sanat algısının başta yöneten kesimde ve toplumun her kesiminde sahiplenirliği açısından çok etkin ve net bir biçimde açıklayıcıydı. Benim arzum, bu mektubu yorumlamak değil; üzerine oluşan bir takım fikirlerimi sizinle paylaşmaktır.
Öncelikle ilginiz dahilinde Fazıl Say'ın mektubunu ardından bu yazıyı okumanızı öneririm. Sonrasında ise Fazıl Say'ın açıkladığı durum üzerine yazımda yüzde yüz bir bütünlük aramayın. 21 yaşında bir gencin bu mektubu okuduktan sonra onda mevcut, bu konu dahilinde düşüncelerin, inançların bir dışa vurumudur yazım, yalnızca. Bu okuduğum mektup buna vesile oldu.
Başlık niteliğinde koyduğum üstteki linke tıkladığınızda direk Fazıl Say'ın instagram üzerinden yayınladığı mektuba ulaşabilirsiniz.

Fazıl Say'ı biraz daha iyi tanıdığım, ilk gerçekten takibe ve ilgime dahil ettiğim zaman geçen yıldı.
Beni, kıymetli Fazıl Say'ın sanatçı kişiliği gibi fikirleri, yaşamında yansıttığı üzere gördüğüm kişiliği de erdemi de çok etkiler. Benim için ülkenin, sanat hayatındaki ve bu alandaki kişiliğiyle eşsiz örneklerinden biridir.
Çok hayranım ülkemiz sanatçılarına. Müthiş etkiye sahipler bende. Kıymetli roman yazarlarından, iyi tiyatro oyuncularına, piyanistlerinden opera sanatçılarına kadar sanatçılarımızı tanımayı, onları keşfetmeyi, takip etmeyi seviyorum.
Bunlar beraberinde ülkemde olup biten, iyi kötü çok şey beni ilgilendiriyor ve beni, olduğum kişiyi yönlendirmemde de etkiliyor bu olanlar.
Bu yazıyı yazmam için beni teşvik eden nedenleri kısaca belirttiğimi düşünerek şunları söylemek istiyorum:
Sanatı var bu ülkenin... Bu sanatı doğuran el birliğiyle eşsiz kılan büyük sanatçıları da var. Dünya sanatının kalbi olacak sanatçılar yetişti bu toplumdan. Büyük ve kıymetli aktörler, kıymetli tiyatro oyuncuları, kıymetli opera sanatçıları, kıymetli ressamlar ve dansçılar... Yaşamaya ve ender bir kalp gibi atmaya devam ediyorlar. Sanatına hürmeti bu denli eksik ülkeden hem de.Parmak basılası nokta da benim için burasıdır. Bu denli yozlaşmışlığın eksikliğin içinde bunlara rağmen hiç durmadan üretiyorlar. Desteğin ve teşvikin en az olduğu bir yerde... Ve onlar sayesinde çok kıymetli şeyler izliyor, dinliyor, okuyoruz.  Toplumdan da ülkenin yönetici tabakasından da kaynaklı bir eksiklik benim için bu.
Devletin makamlarını işgal eden her iktidar, iktidarın siyasetçileri ve toplum; geçmişten bugüne, bir ülkenin can damarı olan onu dünyaya tanıtan yegane etmenlerden biri olan bu kavrama yeterli olmakta, onu anlamakta hep biraz eksik kaldı. Hiç yeterli olmadı. Bunları söylerken Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün ve o dönemin kıymetli vatan ve sanat severlerinin büyük çabalarını göz önünde bulundurmadığımı düşünmeyin ve o dönem ki çabaların atılan temellerin devamını hakkıyla getirmekti bu topluma düşen. Anlatmaya çalıştığım; bu, ne yazık ki olmadı.
Ancak bugün, böylesine ekonomisinden insan haklarına, düşünce özgürlüğünde sanat dışa vurumuna kadar koca bir eksisi olan, verimlilikte çöl bir ülkede zamanın büyük lideri Atatürk önderliğinde Atatürk'ü doğru anlamış, onu Türklüğüne ve erdemine doğru sindirmiş ve kendinden karakteri erdemli her insanın varlığı sayesinde var olan izleyebildiğimiz tiyatrolar, müzikaller, konserler, operalar, okuduğumuz romanlar, denemeler, şiirler varlığını koruyor. Ve doğuyor. İşte Türk edebiyatının Türk sanatının böyle çorak bir arazide yine de dünyada adını söz ettirebilmesini bu olgulara borçluyuz. Yılmadan üreten, umuttan vazgeçmeden kendini sanatla besleyen ve yine sanat gibi nadide bir çiçeğe her koşulda su veren, üreten çağdaş, özgür ruhlara ve onlara sahip çıkan, kıymet veren bu toplumun insanlarına minnettarız.
Dilerim Türk toplumunun; sanata ve bilime önemle, şevkle tutunduğu, insanı yaşatanın sevgi olduğunu, saygının pek çok durumları yoluna koyan vazgeçilmez bir şey olduğunu yürekten idrak ettiği, çok ürettiği, çalıştığı bir zamana kavuşur, farklılıkların evrenin bahşettiği bir güzellik olduğunu bilen bir Türkiye'de kucaklaşırız.. Bu yine yılmamakla ve çok çalışmakla mümkün. Vazgeçmemekle ve sevmekle.

 Afife Jale'den Haluk Bilginer'e, Fazıl Say'dan İdil Biret'e, Yaşar Kemal'den Reşat Nuri Güntekin'e, Sabahattin Ali'den Memduh Şevket Esendal'a, Turgut Uyar'dan Melih Cevadet Anday'a, Cevat Çapan'a ! Tüm büyük romancılara, edebiyatçılara, müzisyenlere, tüm muhteşem insanlara Türkiye'nin özelleri ve bize ait oldukları için selam olsun! Müteşekkiriz.

— “Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.” 
Mustafa Kemal ATATÜRK 


Yorumlar

  1. Kanımca mektupta bahsettiği şey sanatçının olmamasından ziyade sanatın ve sanatçının önüne geçilmesi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette. Ben de yazımda tam da bahsettiğiniz durumun üzerine fikirlerimi açıkladım, vakit ayırdığınız ilgi gösterdiğiniz için teşekkür ederim.

      Sil
  2. Cumhuriyetin ilk yıllarında sanattan bilime ve dahi insan haklarına kadar ortaya konan vizyona günümüzde ne kadar ihtiyacımız olduğu ortada. Siz de yazınızda bunu anlatıyorsunuz. Bu ferah bakış açısını tüm toplum olarak yakalamak dileğiyle. Ayrıca bu gibi yazıyı ve düşünceleri ortaya koyup yaşatan gençler bu toplumun ümidi olmaya devam edecektir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

François Ozon : Seçtiğim 3 Filmi

Bugün bu yazıya başlarken aylar süren sabrımın, bekleyişimin, kafamda oturması gerektiğini düşündüğüm bu yazının detayları için bekleyişimin sonuca varıyor olmasına sevindiğimi hissediyorum. Bu bloğu kendim için kurarken aklımda yalnızca okuduğum kitapların bende bıraktığı, beni olduğum kişiyi yormadan, özümü zedelemeden kime evrilttiğini, hangi özverileri kazandığımı ve onlar üzerinde düşüncelerimi paylaşacağımı düşünüyordum. Bununla sınırlı kalmayacağımı umsam da Blog için kafamda farklı planlar henüz yoktu. Bugün,  '' Fazıl Say'dan Kültür Bakanlığı'na Mektup üzerine fikirlerim ''  yazımdan sonra bir farklı içerik daha oluşturuyorum blogum için. Tıpkı o yazımda olduğu gibi, belirtmek isterim ki, bu yazım da François Ozon ve filmleriyle tanıştığım an fikrime düştü, tıpkı Fazıl Say'ın mektubunu okuduktan sonra aktarmak istediklerim olduğunu düşündüğüm gibi.  Şuan da heyecanlanıyor ve mutluluk duyuyorum. Özgün bir yönetmen, eşsiz bir bakışın bize sunduğu 3 de

Startup Dünyasına Giriş 101

STARTUP DÜNYASINA GİRİŞ 101 Startup kavramı ile ilgili söze başlamadan ve bu kavramı ele almadan önce değinilecek ilk nokta, bu kavram hakkında tek bir tanım ortaya henüz konulmadığı konulamayacağı, çünkü bu kavramın halen gelişim sürecinde ve yine tek bir cümlelik tanım içerisinde kapsanamayacak kadar karmaşık ve hala araştırılmakta olduğunu belirtmek olur. Startup kavramına ve Startup şirketlere ilişkin konulmuş açıklamalar bilhassa Türkçemizde yetersiz kalmakta ve karıştırılmakta, daha ziyade eksik ve hatalı kalmaktadır. Türkiye’de bu akıma bazı adlandırmalar karşılıklar getirilmeye çalışılsa da Startup ortaya çıkışı, işleyiş stili ve büyüme yayılma alanları ile tüm o yakıştırılan Türkçe karşılıklardan ( halk ağzında bebek girişimcilik, şirketcik, filiz şirket vb.) ayrı tutulmalı. Bu yazıda Startup dünyasından bahsederken bunun nedenleri üzerine de konuşmuş, bu başlangıcı açıklamış olacağım. Startup kavramı ilk olarak Amerika’da Silikon Vadisi’nde ortaya çııkmış bir kavramdır. A

Vassaf Bey Memduh Şevket Esendal

Vassaf bey. İçim gurur dolu, kendime tebrik dolu. Romanlardan kazandığım her edinimin bende bıraktığı bir coşku var. İkinci Memduh Şevket Esendal romanıyla yine yaşıyorum. Vassaf Bey hemen her yönüyle yetkin bir roman. Araştırdığım ve izlenimim kadarıyla Esendal’ın kendisinin de bir o kadar önem verdiği bir romanı. 1930ların Ankara’sından Türkiye’ye görebileceğim en usta, en özgün, en insancıl bakış. Çiçeği burnunda başkent Ankara’nın çok keyifli bir süreç içinde sosyolojik hem de ekonomik yapısı… Hayatta tanışıklık kurduğum çok kıymetli büyüklerim vardır. Kalbi özgün güzel, karakterleri şahane, toplum içindeki yerleri saygın, işlerinde bilge ve sevecen insanlardır. Şimdi Esendal’la aramdaki ilişkiyi böyle görüyorum. Ben ulaştım. Kendimi, kendime katmak istediklerimi ararken, hep İpek olduğum yolumda istediğimce daha da İpek olmak isterken tanıştım onunla. İşte tıpkı yukarıda bir parça tanıttığım büyüklerimle olan şanslı tanışıklıklarım gibi. İşte tıpkı Yaşar Kemalle, Reşat Nuri