Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Startup Dünyasına Giriş 101

STARTUP DÜNYASINA GİRİŞ 101 Startup kavramı ile ilgili söze başlamadan ve bu kavramı ele almadan önce değinilecek ilk nokta, bu kavram hakkında tek bir tanım ortaya henüz konulmadığı konulamayacağı, çünkü bu kavramın halen gelişim sürecinde ve yine tek bir cümlelik tanım içerisinde kapsanamayacak kadar karmaşık ve hala araştırılmakta olduğunu belirtmek olur. Startup kavramına ve Startup şirketlere ilişkin konulmuş açıklamalar bilhassa Türkçemizde yetersiz kalmakta ve karıştırılmakta, daha ziyade eksik ve hatalı kalmaktadır. Türkiye’de bu akıma bazı adlandırmalar karşılıklar getirilmeye çalışılsa da Startup ortaya çıkışı, işleyiş stili ve büyüme yayılma alanları ile tüm o yakıştırılan Türkçe karşılıklardan ( halk ağzında bebek girişimcilik, şirketcik, filiz şirket vb.) ayrı tutulmalı. Bu yazıda Startup dünyasından bahsederken bunun nedenleri üzerine de konuşmuş, bu başlangıcı açıklamış olacağım. Startup kavramı ilk olarak Amerika’da Silikon Vadisi’nde ortaya çııkmış bir kavramdır. A
En son yayınlar

François Ozon : Seçtiğim 3 Filmi

Bugün bu yazıya başlarken aylar süren sabrımın, bekleyişimin, kafamda oturması gerektiğini düşündüğüm bu yazının detayları için bekleyişimin sonuca varıyor olmasına sevindiğimi hissediyorum. Bu bloğu kendim için kurarken aklımda yalnızca okuduğum kitapların bende bıraktığı, beni olduğum kişiyi yormadan, özümü zedelemeden kime evrilttiğini, hangi özverileri kazandığımı ve onlar üzerinde düşüncelerimi paylaşacağımı düşünüyordum. Bununla sınırlı kalmayacağımı umsam da Blog için kafamda farklı planlar henüz yoktu. Bugün,  '' Fazıl Say'dan Kültür Bakanlığı'na Mektup üzerine fikirlerim ''  yazımdan sonra bir farklı içerik daha oluşturuyorum blogum için. Tıpkı o yazımda olduğu gibi, belirtmek isterim ki, bu yazım da François Ozon ve filmleriyle tanıştığım an fikrime düştü, tıpkı Fazıl Say'ın mektubunu okuduktan sonra aktarmak istediklerim olduğunu düşündüğüm gibi.  Şuan da heyecanlanıyor ve mutluluk duyuyorum. Özgün bir yönetmen, eşsiz bir bakışın bize sunduğu 3 de

Vassaf Bey Memduh Şevket Esendal

Vassaf bey. İçim gurur dolu, kendime tebrik dolu. Romanlardan kazandığım her edinimin bende bıraktığı bir coşku var. İkinci Memduh Şevket Esendal romanıyla yine yaşıyorum. Vassaf Bey hemen her yönüyle yetkin bir roman. Araştırdığım ve izlenimim kadarıyla Esendal’ın kendisinin de bir o kadar önem verdiği bir romanı. 1930ların Ankara’sından Türkiye’ye görebileceğim en usta, en özgün, en insancıl bakış. Çiçeği burnunda başkent Ankara’nın çok keyifli bir süreç içinde sosyolojik hem de ekonomik yapısı… Hayatta tanışıklık kurduğum çok kıymetli büyüklerim vardır. Kalbi özgün güzel, karakterleri şahane, toplum içindeki yerleri saygın, işlerinde bilge ve sevecen insanlardır. Şimdi Esendal’la aramdaki ilişkiyi böyle görüyorum. Ben ulaştım. Kendimi, kendime katmak istediklerimi ararken, hep İpek olduğum yolumda istediğimce daha da İpek olmak isterken tanıştım onunla. İşte tıpkı yukarıda bir parça tanıttığım büyüklerimle olan şanslı tanışıklıklarım gibi. İşte tıpkı Yaşar Kemalle, Reşat Nuri

Fazıl Say'dan Kültür Bakanlığına Mektup üzerine fikirlerim

                                                ''  Fazıl SAY'dan Kültür Bakanlığına Açık Mektup   '' 2 gün önce Fazıl Say, Kültür Bakanlığı'na bir açık mektup yayınladı. Ülkenin ender sanatçısının bu yazısı ülkemizde ki sanat algısının başta yöneten kesimde ve toplumun her kesiminde sahiplenirliği açısından çok etkin ve net bir biçimde açıklayıcıydı. Benim arzum, bu mektubu yorumlamak değil; üzerine oluşan bir takım fikirlerimi sizinle paylaşmaktır. Öncelikle ilginiz dahilinde Fazıl Say'ın mektubunu ardından bu yazıyı okumanızı öneririm. Sonrasında ise Fazıl Say'ın açıkladığı durum üzerine yazımda yüzde yüz bir bütünlük aramayın. 21 yaşında bir gencin bu mektubu okuduktan sonra onda mevcut, bu konu dahilinde düşüncelerin, inançların bir dışa vurumudur yazım, yalnızca. Bu okuduğum mektup buna vesile oldu. Başlık niteliğinde koyduğum üstteki linke tıkladığınızda direk Fazıl Say'ın instagram üzerinden yayınladığı mektuba ulaşabilirsiniz. Faz

Benden Bayan Elizabeth ve Bay Darcy'ye... Jane Austen Gurur Ve Önyargı

' Onun gururunu ben de kolaylıkla hoş görebilirdim. Benim gururuma dokunmamış olsaydı...' Gurur ve Önyargı mutlaka girsin damarlarınıza. Öyle elzem bir eser... öyle her bireyi kendine  kıymetli hissettirecek ve kişinin hislerini kıymete bürüyecek bir eser. Böyle romanlar size, karakterinize bir ayna tutmayı ve yine size insanlık  adına bir parça katkıda bulunmayı armağan  eder!  Eğer okumamışsanız en kısa sürede davranın derim. Her kitabın bitmek için belli bir vakti vardır. Bir kitap ne kadar çabuk okunma gayretinde olunsa da... ki ben senin için hiç acele etmedim. Benim tarafımdan başka zaman okunsaydın ne talihsizlik olurmuş diye düşünüyorum! Hayatımın bu vaktinde bitmen, bu döneminde tam anlamıyla benliğime yerleşmen gerekiyormuş, ne anlamlı... Hoşçakal Mr.Darcy ve Lizzy :) Sana böyle hitap etme arzusu duyuyorum Miss Elizabeth, çünkü, biz benzer iki genç kızız ve ben seni çok sevdim. Gurur'un ve Önyargı'nın muazzam aşkınızda saklı olduğu gerçeği ortaya çıkmadan önce

2019 Yazında Köyde Ben ve Kitaplar.

Herkese iyi günler dilerim. Beni tanıyan herkesin bildiği ve ne derece hayran olduğumu kıymete şayan olduğunu sıkça anlattığım memleketim Çukurova’yı çok seviyorum. Ve ailemle hasret giderdikten hemen sonra koşarak kendimi köye atarım ve kendimi dedemin yanında Çukurova’nın benim için en güzel konağında bulurum. Orası da benim evimdir. Konak da sanki benimle huzur bulur ve gençleşir gibi hissediyorum. Tüm Çukurova ya örnek bir ağa olmuş bir insana, bir çaba ve kuvvet dolu ömre çatı olmuş Turan Ağa’nın konağı… Hayatımın en huzur aldığım yeridir köyüm, Endel. Çukurova’nın en güzel köylerinden biridir. Tabii o güzellikleri görebilmek gerekir. Benim için yoğun geçen okul ve sorumluluk dolu yılımın cennetidir orası. Dedemle bir arada geçen günlerim armağandır. Her şeyin yanı sıra ve en önemlisi kim olduğumu, nereye ait olduğumu hatırlarım. Her şeyi daha iyi görür, insanları, insanı, hayatı biraz daha duru ve biraz daha iyi anlar görürüm. Ve bunu ben seçerim. İnsan aidiyetini, olmak istedi

Reşat Nuri Güntekin Miskinler Tekkesi

Her kitabımı bitirişimde böyle ‘buruk mutlu’ kalıyorum. Dünya mutlusu ama ayrılacağı için buruk. Onlarca binlerce bir sürülerce kitap okumak daha bir çok hayata renklere insanlara tanık arkadaş olmak  isterken bir yandan her birisinin hiç bitmemesini istemek... Sonsuza dek sürsün istiyorum. Ama daha nicelerine tanık olmak nicelerini keşfetmekte...  Keşke ayrılmasak Miskinler tekkesi. Paşazade torunu Kocabaşların son torunu tüm  hayatına tanık olduğum çok insan tanımış çok vakâ görmüş çok yaşayan; onunla insanı tanıdığım bir adam. İnsanı izledim. Hayat gördüm. O hayat kendince çok sonsuz. Ve o bir hayatta görülemeyecek kadar çok hayat daha, daha...  Belirteyim, hayat denen şeyi insan denen canlıyı anlamlandırmak kolay değil. Kaldı ki ben buna bilinçle çaba vermeyi gereksiz beyhude buluyorum. Hayat öğreteceğini öğretir, anlaman gerekeni sen yaşarken anlamanı sağlar. Yaşadığın süreçte olacak budur. İşte tam da bu noktada nasıl bir yaşam sürdürdüğünün önemi var zaten. Sürdü